• ABD yönetimi, Gazze’de insani krizin derinleşmesi üzerine İsrail’e 30 gün süre tanıyarak somut adımlar atması için uyarıda bulundu. Biden yönetiminin bu adımı, İsrail’in Gazze’deki kısıtlamaları hafifletmesi ve insani yardımları artırması yönünde baskı oluşturmayı hedefliyor. Aksi halde, İsrail’e sağlanan askeri yardımların kesintiye uğrayabileceği belirtiliyor. Ancak bu uyarı, İ

srail’in yıllardır süregelen insan hakları ihlallerini göz ardı eden ABD’nin, gerçek bir değişim sağlamayacağına dair derin bir kuşku yaratıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin’in mektubunda, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ağır kısıtlamaların kaldırılması ve insani yardımların artırılması gerektiği vurgulanıyor. Günde en az 350 kamyonun Gazze’ye girişine izin verilmesi, sivillere yönelik tahliye emirlerinin durdurulması ve çatışmalara ara verilmesi isteniyor. Fakat tarihsel olarak bakıldığında, İsrail’in katı politikalarına rağmen ABD’nin genellikle sadece uyarılarla sınırlı kalması, bu adımın da samimiyeti konusunda şüphe uyandırıyor.


Dr. Şevket Dalboy’un Yorumu:

Bu tür diplomatik uyarılar, yüzeyde insani kaygılar taşıyor gibi görünse de, pratikte bir sonuç üretme ihtimali oldukça zayıf. Geçmiş deneyimler gösteriyor ki, İsrail’e yapılan uyarılar ve verilen süreler, genellikle sadece uluslararası kamuoyunun gözünü boyamaya yöneliktir. Gerçekte, bu tür süreler İsrail’e daha fazla zaman kazandırmak ve operasyonlarına geçici bir kılıf sağlamak amacı taşır.

Bölgede köklü ve uzun vadeli çözümler üretilmediği sürece, bu uyarılar kısa vadede bir değişim sağlamak yerine krizi derinleştirir. 30 günlük süre, aslında İsrail’in Gazze’deki operasyonlarını bir süreliğine rahatlatıp ardından yeniden hızlandırması için tanınan bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Tarih boyunca görüldüğü gibi, İsrail ve ABD arasındaki stratejik ittifak, İsrail’in attığı adımları büyük ölçüde güvence altına alır. ABD’nin askeri yardımları kesintiye uğratma tehdidi, geçmişte defalarca dile getirilmiş ancak hayata geçirilmemiştir. Dolayısıyla, bu son ültimatomun da gerçek bir yaptırım gücü taşıması beklenmemelidir.

Ortadoğu’da zaten hassas olan dengeler bu tür yaklaşımlar nedeniyle daha da kırılgan hale gelmekte, bu da bölgede barış umutlarını giderek zayıflatmaktadır. Fiili sonuçlar doğurmayan uyarılar ve tehditler, aslında daha büyük bir kaosu tetikleme potansiyeline sahiptir. İsrail’in politikalarına yönelik gerçek bir yaptırım uygulanmadığı sürece, Gazze’deki insani durumun iyileşmesini beklemek, mevcut şartlarda pek mümkün görünmemektedir.